Bloğumu Taşıyorum
Blogger’a artık vedalaşma zamanının geldiğini hatta geçtiğini düşünmeye başladım son zamanlarda. En büyük sebeplerden birisi de yıllardır şablon yapısının değişmemesi, yeterli geliştirmelerin yapılmaması, tam olarak bir özgürlük sağlamamasıydı. Bir süredir Jekyll, Hugo gibi statik bir site oluşturucu yazılımına geçme düşüncem vardı. Fakat gerek tecrübesizlik, gerek bilgi eksiliği yüzünden bu düşüncem hep yarım kaldı. Artık hatalarla sorunlarla bir şekilde geçişi tamamlamayı düşünüyorum.
10.YIL
Bir süredir çok ihmal etmiş olsam da düzenli olarak blog yazmaya başlayalı 10.yılı bulmuş. Aslında birkaç ay da geçmiş ama fırsat bulup ancak bir şeyler yazabiliyorum. Her ne kadar ilk başlarda bir günlük düşüncesiyle yola çıkmış olsam da zamanla daha çok teknik, özellikle blogger özelinde eğildi yazılırım.
Xiaomi Mi Band 2 Akıllı Bileklik İncelemesi
En son aldığım bir teknoloji ürünü olan xiaomi mi band 2 isimli akıllı bileklik oldu. Teknoloji takipçisi biri olarak ben de elimden geldiği kadar aşırı olmamak kaydıyla yeni çıkan, fark yaratan ürünleri, hizmetleri test etmeye, alıp kullanmaya çalışıyorum. Tabi şunun yenisi çıkmış bundan alayım, a bunun da yenisi çıkmış bundan da alayım, en sonu ben alayım, en iyiyi en pahalıyı ben alayım gibi bir takıntım da yok açıkçası. Ben teknolojiyi daha çok ihtiyaç, eksikliği giderme, kolaylık sağlama amaçlı kullanan birisiyim.
İstanbul'da 8 ay
Sevgili günlük,Çok ihmal eder oldum seni kusura bakma. Ara sıra blogger ile ilgili ufak tefek şeyler paylaşsam da son zamanlarda inzivaya çekildim. Uzun zaman önce kişisel konularda bir şeyler yazma düşüncesinden vazgeçmiştim aslında. Aslına bakılırsa uzun zaman önce de kişisel konularda çok fazla bir şeyler yazdığım söylenemez. Yazmayı unuttum desem yeridir. Askerlik, düzenli iş arayışı derken ne çabuk geçmiş uzunca bir zaman farkında bile olamadım. Askerlik sonrası iş arayışına başladığımda bir kaç şehir gezdikten sonra kendimi bir anda İstanbul'da buluverdim.
Hani bir söz vardır ya "İnsanın sevmediği ot burnunun dibinde bitermiş" diye. Tam olarak aynısını yansıtmasa da benim durumum da benzer. Şimdi saymakla bitiremeyeceğim nedenlerden dolayı en son olmak istediğim yerde 8 ayı aşkın bir süredir İstanbul'dayım.
İstesem de istemesem de burada da zaman geçmeye devam ediyor ve daha kaç gün, kaç ay veya kaç yıl daha böyle devam edecek bilmiyorum açıkçası.
8 ay önce başlayan bu yolculuk yaklaşık 15 m2'lik bir apart odasında haftanın 6 günü 8 - 5 iş ve 1 günü tatil olmak suretiyle devam ediyor.
8 ay boyunca İstanbul'da bir çok şeye şahit oldum ve yaşadım halen de yaşamaya devam ediyorum. Bunları kısa kısa bir nevi maddeler şeklinde daha öncesinden bir yazı taslağı olarak eklemiştim ama paylaşmak nasip olmadı bir türlü. Yaşayanlar için klişe haline gelmiş, yaşamayanlar için ise bir nevi spoiler olacak cinsten bir çok olay ve durumlar aşağıda.
Yeni moda dilencilik : bir yemek parası
- Neredeyse her sokak başında "Açım bir yemek parası verir misin abi" diyen tipler görmemek elde değil. Hadi gerçekten ihtiyaç sahibi olduğunu
bilsem tamam diyeceğim de öyle değil. Özellikle geçenlerde yaşlı bir amca gördüm üzerinde fiyakalı bir elbise var, konuşması gayet temiz ve düzgün. Bir bakışta 3 tane apartmanı, 5 tane arabası vardır bunun pintilikten emekli maaşına dokunmamak için dileniyor düşüncesine kapılıyor insan.
Kağıt - karton toplayıcı çocuklar
- Bir söylentiye göre bu çocuklar her doldurduğu araba için 100 TL alıyormuş. Dedim güzel iş, ben de mi girişsem. Günde 3 araba 300 TL ayda yapar 9bin TL.
Tahammülsüz, sinirli, agresif, soğuk, sabırsız insanlar (Artık daha ne derseniz)
- Sürekli bir şeylere sinirlenen, karşısındakini ezmeye çalışan, dünyanın sadece kendi etrafında döndüğünü zanneden öyle cins bir insan topluluğu var ki bu İstanbul'un en nefret duyduğum şey haline geldi. Bir kaç tane olan olay da değil, markette, otobüste, yolda, durakta her yerde ve her an bu insanlara maruz kalıyorsunuz.
100 kişinin olduğu otobüste hiç kimsenin otobüs kartında fazla bakiyenin olmaması
- Evet böyle bir şey de var. Hemen hemen her gün denk geldiğim bir olaydır bu. Otobüs kartını bir yerlerde unutmuş veya bakiyesi bitmiş bir insan otobüse binip kart rica ettiğinde 100 tane insandan bir otobüs kartı çıkmıyor.
Toplu taşıma araçlarında yer verip vermeme olayı
- Bir de böyle bir durum var tabi. Yaşlılara, hamilelere yer vermeyenler. Zorla birilerini yerinden kaldırıp oturanlar ve daha fazlası. Siz akşama kadar iş stresi ve yorgunluğu yaşamıssınızdır, sadece keyfi amaçlı dışarı çıkan, belki de sizden çok daha sağlıklı ve dinç insanların gözünüzün içine bakarak "şuna bak öküz yer de vermiyor" gibisinden iç söylemlerini hissedebilirsiniz. Burada katılmadığım bir nokta var onu da söylemeden edemeyeceğim olaya duygusal açıdan değil mantıken baktığım için kimse kusura bakmasın. Hani mecburi durumlar tamam da bir insan otobüse binmeyi göze alıyor, dışarı çıkmak istiyor, otobüse binmek için yürüyor ve bunları yapabilmek için ayakları varsa, yaşı, durumu, cinsiyeti farketmez ayakta da gayet doğal bir şekilde ulaşım sağlayabilir. Ben iş yorgunluğu yaşamamdan hem de bel sağlığımın iyi olmamasından dolayı çoğu zaman boş koltuk olmasına rağmen ayakta gitmeyi tercih ediyorum. Gerisini siz düşünün.
Kuru kalabalıklar, Trafik ışıkları
- Sürekli bir yerlere gidip gelen kalabalık insan toplulukları, arabalar, otobüsler, trafik söylemesi bile yoruyor insanı. Bu insanlar ne yapıyor ne amaç uğruna yaşıyorlar diye hergün düşünmeden edemiyorum. Belki ben de bunlardan biriyim ama etrafıma bakınca o kalabalığın içinde kendimi göremiyorum.
Lezzetsiz yemekler
- Aç kalmıyorum da onlarca çeşit yerde yemek yedim yediğim hiç bir yemekten tat alamadım bir türlü. Evdeki yemek lezzetini, tadını beklemiyor insan ama bir şeyler olmalı en azından.
Köşe başlarında kavga eden çiftler
- Bir kaç güne bir gördüğüm olaylardan bir tanesi de bir köşede birbirine bağıran, kavga eden çiftler.
Sokakta yatan insanlar (evsizler)
- Sahiden neden sokakta yatıyor bu insanlar diye her an düşünüyorum.
Tarihi dokular
- Güzel yönden etkileyen durumlar da oluyor tabi. Eski evlerin, binaların, tarihi dokuların var oluşu.
Bütün araç şoförlerinin haklı olması
- Anlam veremediğim durumlardan biridir bu. Taksiye, otobüse, tanıdık birinin arabasına veya herhangi bir kişinin kullandığı araca bindiğimde hep kendini haklı bulan şöförlerin olması. Eee herkes haklıysa kim haksız veya suçlu ?
Araç kullanma stresi.
- Düşüncesi bile kötü. En büyük streslerden bir tanesidir. Sırf bu yüzden bile terk edilesi bir şehir.
Sokak hayvanları için hemen hemen her evin önünde kedi, köpek maması, suyu olması.
- Bu da güzel bir şeydir de keşke düzenli tertipli olsa. Bir de köpek çobanları veya köpeğinin çişi için dışarı çıkaranlar var kimisi topluyor da ya bazıları ? kaldırımın ortasına çiş yaptırıp arkasına bakmadan gidenler var. Kimisi ise çocuğu olsa o kadar ilgilenmez.
Neredeyse her adımda bir yabancı ile karşılaşmak.
- Yurtdışındaki gurbetçiler gibi hissediyor insan.
Satılık fiyatına kiralık evler
- Her kiralayana soruyorum satılık fiyatı değil mi bu diye ?
Susuyorum
Siyasi olaylarla alakalı ne blogda ne de sosyal ağlarda bir şeyler paylaşmadığımı bilirsiniz bilmeyenler de öğrenmiş olur bu vesiyle. Hep sessizdim susuyordum ve aynı şekilde devam edeceğim. Bu yazıyı kendimi birilerine ispat etmek veya egomu tatmin etmek için değil sadece kafamı biraz boşaltmak için yazdığımın bilinmesini istiyorum. Çünkü telefon, bilgisayar başında bir kaç resimle süslü püslü yazılarla bu ülkeyi veya dünyayı kurtaramayacağımı biliyorum. Ki bunları yapanlar da kurtaramayacak onu da çok iyi biliyorum.Elbet ben de ölen şehitlere üzülüyorum ve en az, en çok üzülenler gibi görülenlerden daha fazla üzülüyorum ama sırf insanlar üzüldüğümü bilsin, bunu görsün veya beni tebrik etsin diye üzülmüyorum.
Ülke olarak hepimiz klavye başında birer siyasi, teknik direktör, doktor, asker veya başka bir alanda çok uzman kişileriz ne kadar güzel değil mi? Sanki biz facebooktan, twitterdan yaşayanan kötülüklere, kötülere bela okuyunca onlar belalarını bulacakmış gibi.
İnançlı insanlara soruyorum Tevekkül nedir bilir misiniz? Eminim çoğunuz bilmiyorsunuzdur. Eğer bilseydiniz hiç bir şey yapmadan herşeyi Allah'a havale etmezdiniz. Sizlerin bu tavrı sınava çalışmayan ama Allahım nolur sınavı geçeyim diye dua eden bir tembel öğrenci gibi. Ama gerçek tevekkül bir şeyi kazanmak için önce onun için çalışmamız gerektiği ve sonra onun olması için Allahın takdirine bırakmamız gerektiğidir.
Hiç bir şey yapmadan klavyeyle bir şeyler ispat etmeye, bir şeyleri düzeltmeye, vatan kurtarmaya çalışmak çok saçma ve samimiyetsiz geliyor bana. Böyle paylaşımları ve bu tür paylaşımları yapanları sadece kendilerini tatmin etmeye çalışanlar, kendilerini ispat etmeye çalışanlar, ben böyleyim beni böyle görsünler, biraz daha fazla yorum beğeni alıyım diye çaba sarfeden egoist insanlar olarak görüyorum.
Hataları, kötülükleri, eksiklikleri facebooktan twitterdan süslü püslü resimler veya yazılar paylaşarak hiç bir zaman düzeltemeyeceğiz artık bunun farkında olmalıyız. Eğer birşeyler yapmak istiyorsak bunu reel bir şekilde yapmalıyız. Tepki göstermek, duygularımızı ifade etmek, içimizi boşaltmak istiyorsak bunu abartmadan, samimi bir şekilde, düşünerek yapmalıyız.
Bu söylediklerimden sonra kimileri tarafından kendilerince veya başkalarınca desteklenerek çok iyi birileri olacaklar, ben de belki de akpli, mhpli, chpli, paralelci veya vatan haini olarak ilan edilirim. Varsın öyle düşünsünlsünler ben kendimi, düşüncelerimi gayet iyi biliyorum ve kimin hakkımda ne düşündüğünü zerre kadar önemsemiyorum.
Susuyorum ve susmaya devam edeceğim çünkü klavyeyle vatanı, dünyayı kurtaramayacağımı, düzeltemeyeceğimi biliyorum.
Askerlik Bitti
357.Kısa Dönem tertibi olarak askerlik hizmetimi tamamlanmış bulunuyorum. Askerlik biteli askerdeki tabirle "hürgeneral" olalı neredeyse 1 ay olacak ama çeşitli sebeplerden dolayı ancak yeni dönüş yazısı hazırlayabiliyorum. Askerlik hizmetimi daha önce de belirttiğim gibi Samsun ve Tekirdağ'da tamamladım. İlk 21 günlük Acemi Birliği olarak tabir edilen süreyi Samsun'da geriye kalan 5 buçuk aylık süreyi ise Tekirdağ'da tamamladım.Sivil hayattan farklı bir yaşam tarzı ile geçirmiş olduğum bu 6 aylık süre bir çok anı yaşattı ve bir çok farklı karakterlerle tanışmama vesile oldu. Gerçek "askerlik yapmak" fiili farklı bir şey, bizim yaptığımız bu fiilin yanında geçemese de askerlik sonuçta. En basitinden sivil hayatınızdaki özgürlüğünüz o süre son bulana kadar elinizde değil ve bu yüzden hemen bitsin de kurtulalım düşüncesi içerisindesiniz. Özgürlük dışında en önemli konu ise annelerinizin yemekleri yok. Daha bir çok şey yok ama en önemlileri bunlar. Bazı şeylere zamanla alışıyorsunuz ya da alıştığınızı zannediyorsunuz. Öyle de böyle de geçiyor zaman tabi zor geçtiği zamanlar da oluyor ama bitiyor sonuçta.
Kış ortasında gittiğimden dolayı en çok sağlık sıkıntısı yaşadım. Sert geçen hava şartlarından dolayı askerlik boyunca hastalıklar bitmek bilmedi. Soğuk havalar vücuduma öyle bir işlemiş ki halen üşüdüğümü sanıyorum. Askere gideceklere özellikle kış mevsiminde gidecekler; en önemli tavsiyem sağlık konusunda elinizden gelen bütün tedbirleri almaya çalışın demedi demeyin sonra.
Sözün özü askerlik bitti ve ben yeniden sivil hayata döndüm.
Askere Gidiyorum
Evimde, memleketimde son saatlerimi geçirirken şuan radyoda İlhan İrem'den Olanlar Olmuş şarkısı çalarken farklı duygular içerisindeyim. Heyecan ve hüznü birlikte yaşıyorum. Askerlikten çok öncesini ve sonrasını düşünüyorum, öncesindeki bitecek hayatı sonrasında başlayacak farklı bir hayatı düşünüyorum.
Uzun zaman sonrası için planlar yapan birisi değilim ama hayat şartlarının getireceği gerçeklerle artık yüzleşme vaktinin geldiğini de yadırgayamam. 2 gün sonra sadece askere gitmiyorum yeni bir hayata gidiyorum. Artık büyüdüğümü kendi ayaklarımın üstünde durmak zorunda olduğumu farkediyorum. Yeni bir şehir, yeni bir çevre, yeni bir ev, yeni bir iş ve tamamen değişen bir dünya ile karşılaşacağım. Öncesinde ise 20 yıla yakın, yani hayatımın büyük bir bölümünü geçirdiğim memleketimden evimden, arkadaşlarımdan, akrabalarımdan ayrılıyorum. Bu sürede geçen onlarca anılarımın, iyi ve kötü günlerimin son bulması beni yeni bir hayata alışmaya biraz zorluyor açıkçası. Ama zaman her şeyi değiştiriyor ve her şeye alıştırıyor farkında olmadan.
Sosyal hayattaki çevremin dışında sosyal ağlar, bloglar ve farklı mecralardan bir çok arkadaşta edindim. Kimileriyle halen iletişim içerisindeyim kimileriyle yollarımı ayırdım ama yine de güzel günlerim geçti sanal adında sanal olmayan mecradan. Sosyal hayatımdan ve asosyal hayatımdan tanıdığım bütün güzel insanlara hayatımda oldukları için bana yeni şeyler kattıkları için teşekkürler.
Sosyal sorumluluk mesajımı verip noktalıyorum. Hayatı izlemeyi, fotoğrafını çekmeyi, kayıt altına almayı, her an ne olmuş diye gündemden geri kalmamayı bırakın hayatın kendisini yaşayın hayat masa başında, koltukta veya başka yerde otururarak, yatarak takip edilen bir şey değil dışarıda her an yaşanan içinde olunandır hayat.
Veda gibi ama yeni bir merhaba.
Kendinize iyi bakın hoşçakalın...
Güncelleme : 9 Ocak 2015 Cuma
Samsunda geçen 21 günlük acemi eğitimini bugün yapılan yemin töreni ile tamamlamış oldum. 21 günlük kısa sürede bir çok askerlik anısı yaşadım bile ama daha uzun bir süre var. Umarım kalan süreyi iyi bir şekilde tamamlarım.
Logitech Unifying Kullanımı
Yıllardır masaüstü bilgisayarlarımda klavye, fare, hoparlör gibi aygıtların sayesinde bir araya karışan kablo yığınları ile yaşayan birisiydim. 2009 yılında ilk dizüstü bilgisayarımı aldığımda artık bu kablo karmaşıklığından kurtulmak için dizüstü bilgisayarın yanında kablosuz gibi görünen aslında yine kablolu olan fakat wireless özelliğine sahip Microsoft Wireless Keyboard + Mouse 700 setini almıştım. Hem kablolu olup hem de wireless özelliğine sahip bu Microsoft ürünlerine halen şaşırmıyor değilim. Sadece 5 yıl önce neden o yandaki kablosuz+kablolu iletişim aparatını mini USB alıcıya sığdıramadılar ki ?O zamanlar sanırım kablosuz mini usb alıcılı klavye ve fareler yoktu yoksa vardı da ben mi bu gelişmeden geri kaldım bilemiyorum. Yiğidi öldürüp hakkını yemeyelim 5 yıllık Microsoft markalı bu klavye ve fare üstüne çaylar, kahveler dökülmesine rağmen halen takır takır çalışıyor çok fazla pil tükettiği ve yer kapladığı için pek tercih etmiyorum. Ancak bir kaç gün aklıma klavyeyi F klavyeye dönüştürüp pratik yaparak F klavyeye de alışma fikri geldi, dönüştürdüm fakat pek pratik yaptığım söylenemez.(Nedeni yıllardır Q klavye kullanan birisi olarak F klavyeye geçince hayatında ilk defa bilgisayar görmüş biri olarak hissetmem.) Gerçekte çok temiz görünen ama fotoğrafta nedense çok pis görünen Microsoft klavye ve farem resimde görüldüğü gibi bahsettiğim kablolu wireless aparatı da yanlarında eşlik ediyor. F klavye için kullanırsam önce iyi bir temizlemem gerek sanırım.
Logitech özellikle gerek dayanıklılığı gerek kullanım rahatlığı sağlayan ve az pil tüketimi sebebiyle kalvye ve fare gibi aygıt seçimlerimde ilk tercihlerim arasında. Şu anda Logitech'in ikisi de kablosuz mini USB alıcı ile çalışan Wireless özelliğine sahip K230 klavyesini ve M185 faresini kullanıyorum. Yaklaşık bir yıl önce almış olduğım klavye üstüne kahve dökülmesiyle işlevselliğini yitirmişti, en azından 5-6 ay ben öyle sanmışım. İki gün önce klavyeyi bilgisayara bağladığımda klavyenin kusursuz bir şekilde çalıştığını fark etmiş oldum, o anki duygularım tarif edilemez.
Neyse efenim laf salatasından sonra aslında bahsetmek istediğim benim çok harikulede işime yarayan ve sizlerinde çok işine yarayacağını düşündüğüm sadece Logitech kablosuz aygıtlar(klavye + fare) için kullanılabilir olan Unifying alıcıdan, özellikten veya yazılımdan bahsedeceğim.
Unifying sayesinde eğer bu özellik destekli Logitech markalı kablosuz mini USB alıcı ile çalışan klavye ve fareniz varsa ve her biri için ayrı USB alıcı kullanıyorsanız bunu tek USB alıcıya indirgemenizi sağlıyor ve benim gibi USB girişi sıkıntısı yaşıyan biriyseniz eğer bu özellik sayesinde bilgisayarınızdan en az bir USB girişinizin boş kalmasına olanak sağlıyor. Özetle tek USB alıcı ile birden fazla aygıt kullanabiliyorsunuz. En fazla 6 adete kadar aygıt desteklediğini de unutmayalım.
Logitech Unifying Özelliği Nasıl Kullanılır ?
- Öncelikle Logitech'in sitesinden Unifying yazılımını indirip kurmalısınız, eğer daha önce klavye veya fare için gerekli yazılım indirip kurduysanız onunla birlikte kurulmuş da olabilir.
Unifying indirme adresi : www.logitech.com/tr-tr/support/unifying?section=downloads
- İkinci adımda kurmuş olduğunuz Unifying programını açın ve üstteki resimde görünen Next butonuna tıklayın. Daha sonra klavye ve fare için kullanmış olduğunuz USB alıcıdan birisini çıkarın ve alıcısını çıkardığınız aygıtın altından OFF yani kapalı durumuna getirin. Daha sonra aygıtı tekrar On duruma getirebilirsiniz. (Alttaki resimde görüldüğü gibi aygıtı kapatıp açmamızı istiyor.)
- Alıcısını çıkardığınız aygıtı kapatıp açma işleminden sonra yazılımın aygıtı tanıdığına dair bir bilgi ekranı gelecektir Next, Ok veya Yes gibi bir şeyler çıkarsa tıklayın gitsin. Zaten tanıma işlemi başarıyla gerçekleştiyse eğer aygıtı denediğinizde çalıştığını göreceksiniz. (Daha önceden kurulum yapmış olduğum için bu adım için görsel koyamıyorum)
- (Final) İşlemleri başarılı bir şekilde yaptıysanız Tebrikler! artık tek USB alıcı ile hem klavye hem fare kullanıyorsunuz.
+ (Ekstra) Şimdi Unifying programını kapattıysanız eğer tekrar açın ve ilk resimde görünen Advanced... butonuna tıklayın karşınıza alttaki gibi bir ekran çıkacaktır burada bağlamış olduğunuz aygıtlarınızı ve bu aygıtlarınıza ait pil ve çalışma durumlarını görebilirsiniz.
SONUÇ & KANIT : TEK USB ALICI İLE İKİ AYGIT (KLAVYE + FARE)
Kaynaklar :
Haber Sitelerinin SEO Anlayışı
Bu yazıda haber siteleri için nasıl seo yapılır konusuna dair ipuçları bulacaksınız.Haber sitelerinin gündeme dair ürettiği haberlerin - içeriklerin %50'sini hatta bazen %90'lık bir bölümünü kapsayan, haber ile ilgili arama gruplarına dair kelimeleri çoğaltarak daha fazla ziyaretçi sağlama amaçlı gereksiz içerik oluşturması şu günlerde oldukça popüler bir konu. Buna haber sitelerinin daha fazla trafik sağlama amaçlı seo kasma tabiri de uygun görülebilir. Yerel, mahalli haber sitelerinin büyüme amaçlı (doğrusu reklamlardan daha fazla para kazanma) yaptıkları bu tür gereksiz işlemler belki kısmen uygun görülebilir(bu onların yaptığını doğru olarak kabul ettiğimi varsaymaz), ancak Türkiye'nin en eski ve en büyük haber sitelerinin bu tür şeyler yapması akıl kârı değil. Tabi teknolojiyi, interneti, gündemden geri kalmamak için kullanan insanlara sahip bir memleket olunca bazen bunlara hak vermemek de elde değil.
Mevzu sadece haber içeriklerinin arama kelimeleri ile yoğunlaştırılması da değil. Diğer bir mevzu ise haber sitelerinin oluşturdukları galeriler. Bu da yine diğer bir ziyaretçi artırma çalışması. Bazen galerilere girdiğimde kifargonrop sitesine mi yoksa haber sitesine mi geldim diye düşünmüyor değilim.
Milliyet, Radikal(kendileri yakın zaman önce baskılı yayını bırakıp tamamen dijital yayına odaklandıklarını belirtmişlerdi, baskılı yayında en azından google'dan daha fazla ziyaretçi çekmek uğruna hd izle, film izle, maç saat kaçta gibi başlıklar atmıyorlardı, böyle dijital yayıncılık yapılacağına kepenkler kapatılsaydı daha güzel olurdu), Star, Habertürk, Türkiye ve daha onlarcası aynı kafaya sahip.
Resimlerle konuya açıklık getirmek istedim ama sadece bunlarla sınırlı olmadığını da belirteyim.
İşte seo kasan meşhur haber siteleri :
MİLLİYET
RADİKAL
STAR (Bir içerikte 284 adet SGK kelimesi geçen tek haber sitesi, ibret alınmalı)
HABERTÜRK
TÜRKİYE
Google Drive'ı Blogger İçin Web Hosting Olarak Kullanmak
Blogger'ın yapısı itibari ile temalarımıza ait CSS, Javascript kodlarını ve resim dosyalarını sadece blogger üzerinden kolaylıkla depolama imkanına sahibiz. Resimleri yayın oluşturma sayfası aracılığı ile google'un blogspot sunucularına yükleyebiliyor CSS ve Javascript gibi tasarımsal kodlarımızı ise hali hazırda bulunan şablonumuz içerisinde barındırabiliyoruz. Fakat zamanla temalarımızda kullandığımız CSS ve Javascript kodları arttıkça şablonumuza tam olarak hakim olamıyor ve istediğimiz düzenlemeleri rahat bir şekilde yapamıyoruz. İşte burada imdadımıza ücretsiz veya sınırlı depolama sistemleri yetişiyor.Daha önce de belirttiğim gibi CSS ve JS kodlarının artması ve bunun sonucunda şablonlarımızın karmaşıklaşmaya başlamasıyla bu kodlarımızı artık başka yerde depolamamız gerektiği düşüncesine vardığımız zamanlar oldu ve halen de oluyor. Hatta daha önceleri kendi bloguma ait şablon için gereken kodları Google'un projelere sunduğu hosting, depolama servisi Google Code servisini kullanıyordum. Fakat bu sistemin ileriki zamanlarda kısıtlanması sebebiyle (UPLOAD engeli gibi) Dropbox gibi alternatif depolama sistemlerine yönelmiştim fakat bu tip depolama servislerinin de hız konusunda yetersiz kalmasıyla kodlarımı yine şablon içerisinde barındırmaya devam ettim.
Uzun zamandır Google Drive'ı blogger için nasıl bir depolama alanı (hosting) tarzı kullanabilirim diye düşünüyordum.(İlk zamanlarda hosting olarak kullanma özelliği yoktu.) Fakat Google Drive uzun zaman önce hosting olarak kullanabilme özelliğini getirmiş bile. (Şu an kendimi Internet Explorer gibi hissediyorum) Ben geç de olsa bunu farketmiş oldum. Tabi bu farkındalığı yakalayınca hemen blogumda kullanmış olduğum temanının CSS kodlarını alıp bir style.css dosyası oluşturup buna atarak bu dosyayı Google Drive'a yükledim ve bir kaç işlemle Google Drive'da bulunan CSS kodlarını bloguma çektim. En önemli kısım tabiki burası. Google'un Destek sayfalarında Host webpages with Drive başlığı altında bu konu hakkında bilgilendirme yapılmış olsa da ben daha anlaşılır bir şekilde anlatmaya çalışacağım.
Bu arada web hosting'den kastım blogger şablonlarında kullandığımız sadece css ve js gibi kodları .css ve .js dosyaları haline getirip dışarıdan bloglarımıza dahil etmek.
Google Drive'ı Blogger İçin Web Hosting Olarak Kullanmak
Google Drive yüklediğiniz herhangi bir CSS veya Javascript dosyasının üstüne sağ tıklayıp menüden Paylaş » Paylaş'a tıklayıp açılan pencereden aşağıdaki resimdeki gibi ID kısmını almanız gerekiyor. Hatırlatmakta fayda var dosyaları çekebilmek için yine resimdeki gibi yüklenen dosyaların Herkese Açık olması gerekiyor.
Daha sonra aldığınız dosya ID'sini;
https://googledrive.com/host/0B6EalNJc158lTm8zU0tWVWRnUjA gibi bağlantı şekline getirip blog şablonunuzda kullanabilirsiniz.
CSS ve JS Dosyalarınızı Blogunuza Dahil Etmek İçin Gerekli Kod Satırları
host/ kısmından sonraki bölüm dosya ID'sini belirtiyor kendi dosyasınızın ID'si ile değiştirin.
<link href='https://googledrive.com/host/0B6EalNJc158lTm8zU0tWVWRnUjA' rel='stylesheet' type='text/css'/>
<script src='https://googledrive.com/host/0B6EalNJc158lTm8zU0tWVWRnUjA' type='text/javascript'></script>
13.02.2016
Bugün Google Drive ile alakalı Google'da arama yapınca tesadüf eseri karşıma çıkan bir haber ile Google Drive'ın hosting özelliğinin 31 Ağustos 2016 tarihinden sonra kullanılmayacağını öğrenmiş oldum. Hatta normal şartlarda 31 Ağustos 2015 tarihinde bu özelliğin fişi çekilecekmiş ama sanırım erteleme yapılmış. Bu yüzden duymayan kalmasın, şimdiden gerekli önlemler alınsın, yeni bir hızlı, güvenilir depolama yeri temin edinilmesi açısından yazıyı güncelleme gereği duydum. Sonra vay efendim bu özellik çalışmıyor diye sitem edilmesin. Mevzu ile ilgili kaynaklar Google Support'ta yer alan içerik ve Google Apps Updates bloğunda yer alan yazıBlogger host arayışında olanlar için yeni hazırladığım yazı Blogger İçin GitHub'u Web Hosting Olarak Kullanma
Burdur Gezisi ve 2014 ile Gelen Yenilikler
Uzunca bir zamandır kendim ve blogum ile alakalı yaptıklarımdan veya yapacaklarımdan yazmaya zaman bulamamıştım. Zaman biraz bahane aslında fakat geçen Aralık ayında şehir dışına çıktığım için internet hattımı dondurmuştum ve iki aya yakın gibi uzun bir süre Burdur'da kalmıştım, devamında ise 5 yıldır bir dediğimi iki etmeyen emektar dizüstü bilgisayaramın arızalanması nedeniyle web ile bir süreliğine bağlantımı kesmiştim.Mevsimin kış olması, küçük ve gezilebilecek çok fazla yer de olmadığı için Burdur hakkında çok fazla yorum yapamayacağım. Ama tarihi dokulara olan ilgimden dolayı Burdur'da görmüş olduğum "Burdur Uzun Çarşı" ve yine bu çarşıda Ulu Camii yanında bulunan "Saat Kulesi" benim en çok ilgimi çekenlerden. Güzel tarihi dokusuyla "Burdur Uzun Çarşı"nın şu an bomboş olması beni üzdü açıkçası. Elin ecnebisi küçük bir tarihi parçaya değer verip, onu pazarlayıp turist çekerken bizler bu konularda neden bu kadar ilgisiz davranıyoruz anlamıyorum.
Isparta'ya(Ne zaman bir yerde geçse 300 Ispartalı diyesim gelir) gitme imkânım olsa da kısa süreli Iyaş Park gezisinde fazla bir şey yaşamadım. Isparta girişinde bir o kadar garip gelen bir o kadar da beni güldüren bir evin yolun bir şeridini işgal etmesiydi. Ya devlet yolu yanlış yere yapmış ya da ev sahibi, devletin arsayı almaya parası yetmemiş de olabilir tabi. Yapanlara veya vesile olanlara yurdum insanı demekten başka bir şey diyemiyorum.
Yeni Dizüstü Bilgisayarım Fujitsu Lifebook AH512-GL102
Bilgisayar benim için önemli bir ihtiyaç olduğu için emektarı parça değişimine göndermeye karar vermiştim fakat maliyeti ve ileride yaşanacak yeni sorunları düşündüğüm için yerine yeni bir dizüstü bilgisayar almaya karar verdim ve sonucunda işimi görecek nitelikte Fujitsu markalı dizüstünü aldım. Önceki bilgisayarımdan çok üstün olmayan bir bilgisayar olmasına karşın kısa süreli işimi görsün mantığı ile aldığım için yeterli olduğunu düşünüyorum. Bilgisayarı tercih etmenin başlıca sebebi de uygun fiyatı olması(780 TL fiyat etiketine sahipti). Bilgisayar işletim sistemine sahip olmadan satılıyordu, fiyatının uygun olması da buna bağlı.
Bilgisayarı aldığımda yaşadığım tek sorun bataryasının şarj olmamasıydı (hepsiburada'da ürün hakkındaki yorumlarda da alanlar belirtmiş) fakat bu sorun da bir süre ortadan kalktı. Sorunun sebebi büyük ihtimal tedarikçi firmada bataryanın uzun süre bilgisayarda takılı kalması ve tamamen boşalmasından kaynaklı sanırım.
Fujitsu marka olarak çok bilinirliğe sahip değil ancak bu kaliteli ürünler çıkarmayacağı anlamına gelmiyor. Çok fazla beklentisi olmayanlar ve uygun fiyata yeni bir dizüstü bilgisayar almak isteyenlere özellikle oyun düşkünü olmayanlar için önerebileceğim bir model.
Blogun Yeni Teması : Keilir
Yeni bir bilgisayara sahip olmuş ve 30 Ocak 2014 itibari ile yeniden eve dönmüşken bloguma da bir takım yenilikler getirmeyi düşünüyordum. Bu yeniliklerin en önemlisi daha önceleri de düşündüğüm fakat gerçekleştiremediğim yeni bir temaydı. Bir kaç tane kendimce şablon hazırlasam da gerek hoşuma gitmeyişi gerek çok fazla zaman alacağını düşündüğüm için hazır tema arayışına girdim. İstediğim sadelikte, yenilikçi, mobil cihazlarda sorunsuz bir şekilde çalışan SoraTemplates'e ait Keilir temasını kodları rahat bir şekilde yönetebilmek adına 3.95$ karşılığında tam sürümünü satın aldım.
Yazıda geçen önemli noktalar hakkında bilgi almak için linkleri kullanabilirsiniz.
burdur uzun çarşı, burdur ulu camii, burdur saat kulesi, ısparta, fujitsu lifebook ah512 gl-102, keilir blogger template
Windows 8 Ön İnceleme ve Karşılaştığım Bir Sorun
Windows 8 Ön İnceleme
Yeni bir bilgisayar alıncaya dek Windows 8 kullanamayacağım sanırım zaten gördüklerim sonucunda bundan sonra Windows 8 kullanma niyetlisi de değilim açıkçası. Uzun yıllar artık Microsoft Windows 7 ve Windows 8 den daha iyi bir işletim çıkarana kadar Windows 7 mi kullanırım ya da bir Linux işletim sistemi kullanırım bunu zaman gösterecek. Windows 8'den soğumamın nedeni yaşadığım sorundan ziyade Windows 8'in beklentilerimin altında kalan bir işletim sistemi olmasıydı.
- Kurulum Windows 7'ye nazaran daha çabuk tamamlanıyor. Tahmini 20-25 dakika arası.
- Windows 7'den çok farklı olmayan bir masaüstü görünümü var ancak pencere kenarlıklarında grafik yerine düz renkler tercih edilmiş ki bu da performans açısından olumlu bir durum ancak pencere, görünüm ve ikonlar Windows 7'den çok farklı değil
- Benim açımdan Windows 8'i en itici kılan kısım işlerimi kolaylaştıran başlat menüsünün kaldırılması ve zamanımı çalan kullanışsız metro arayüz kısmıydı. Bu metro arayüz ile ilgili çok fazla özelleştirme yapılamıyor ve metro arayüzü tamamen kapatma gibi bir seçenek de bulunmuyor.
- Windows 8 kurulumu bitimi esnasında genel ayarlar yapılandırılırken yerel hesap oluşturmaya izin verilmiyor en azından ben onu gözlemledim. Bir Microsoft (outlook, hotmail vs) hesabı ile kullanıcı oluşturulup kurulum tamamlanıyor. Microsoft elbet bunu Windows 8 ile çıkan mağaza uygulaması için yaptı. Ancak bu şekilde olması gerekmiyordu. Sadece mağaza kullanılırken Google Play Store tarzı bir şey yapılabilirdi.
- Basit bir arama yapmak için kapkara bir ekrana gitmek zorunda bırakılıyor. Bunun yerine tek tuşla bir popup pencerede arama kutusu açıp aradığımız kelimelere ilişkin sonuçları hemen listeletip kullanıcıların işi kolaylaştırılabilirdi.
- Dokunmaktik cihazlara özgü yapılmış kilit ekranının bence hiç gereği yoktu. En azından buna ilişkin ayarlar özelliştirilebilirdi.
- Internet Explorer 10 masaüstü ve metro arayüz görünümünde oldukça hızlı ancak metro arayüze özel olarak tasarlanmış IE 10'da flash desteği bulunmuyor.
Microsoft'un seçenekleri yenilikleri aslında sorgulanması gereken bir durum. Yıllardır Microsoft'un ürettiği tüm ürünler bedava olmamasına karşın insanların bedel ödeyip aldığı ve buna bağlı olarak Microsoft'un müşterilerini sürekli bir şeylere zorunlu hale getirme düşüncesi hiç kabul edilebilir bir durum değil. Buna sayısızca örnek olmasına rağmen bir örnekte İnternet Explorer'ın yıllardır Microsoft işletim sistemlerinde varsayılan bir tarayıcı olarak gelmesi. Sonucunda insanların üşenip başka bir tarayıcı kurmak yerine Internet Explorer'ı kullanmaya devam etmesi.
Uzun süre bir an önce test etmek ve kullanmak istediğim Windows 8'i yaklaşık 10 gün önce test amaçlı kurmuştum. Aslında aklımda Windows 8'e alışmak ve uzun bir süre kullanma düşüncesi geçiyordu. Bu iştahım bilgisayarda sorun çıkana kadar devam ediyordu. Ancak Windows 8'i kurduktan ve kullanmaya başladıktan kısa bir süre sonra bir sorunla karşılaşmaya başladım. Sorun bilgisayarın kilitlenmesi diğer bir deyişle donması ve bir işlem yapılamaz hale gelmesiydi.
Sorunun tam olarak ne ve nelerden kaynaklandığını bulmaya çalıştım. Başlangıçta sorunun bilgisayarın donanımı ile ilgili mi, Windows 8 işletim sisteminden kaynaklanan bir sorun mu veya kullandığım internet tarayıcılarından kaynaklanan bir sorun mu diyerekten bu üçlü hakkında uğraşlara girdim. Sorun bilgisayarda gündelik işlemler olan dosya açma, kapama, kopyalama ve benzeri herhangi bir işlem yapma ile ortaya çıkmıyordu. Sorun tam olarak internet tarayıcılarının herhangi birisinde(yoğun olarak chrome'da) bir kaç sekme açtıktan sonra(özellikle sekmelerden bir tanesinde video bulunduğu zaman) ortaya çıkıyordu.
Windows 8 kurulumu yapmadan önce riskli bir işlem olan BIOS güncellemesi yapmıştım. Ancak eski bir BIOS sürümünü yüklememe rağmen sorunun bundan kaynaklı bir sorun olmadığını anladım. Uzun süre donanım ve benzeri forum sitelerinde sorunu araştırmaya başladım. Kimi forum konularında ekran kartı veya sürücüsü, kimisinde işlemci, kimisinde ise internet tarayıcıları ile ilgili çözümler yer alıyordu. Ben bu çözümleri basitten zora doğru uygulamaya başladım. Ekran kartı sürücüsünü güncelledim, internet tarayıcılarını kaldırıp yeniden yüklemeyi denedim ancak sorun yine de devam ediyordu. Acaba bilgisayarın kilitlenmesi işlemciden kaynaklı mı diye düşünmeye başladım. Daha sonra AIDA64 Extreme Edition programını kurarak işlemci ısısını inceledim. Firefox ve Chrome tarayıcılarının işlemci ısısı üzerinde etkilerini bu program üzerinden karşılaştırma yapmaya çalıştım. Firefox tarayıcısında bir kaç sekme açınca işlemci ısısı 5-6 derecelik bir artışla maksimum 85-86 oluyordu ancak aynı işlemi Chrome tarayıcısında yaptığımda Firefox'un iki katı kadar artış gösterip 92-95 arası sıcaklık değeri beliriyordu. İşlemci ısısı normal değildi ancak bu yaşadığım sorundan farklı bir sorundu.
Uzunca bir süre sonra işlemci fanının çalışmadığını fark ettim bilgisayar laptop olunca her ne kadar daha önce açmış ve uğraşmış olsam da açıp kontrol etme konusunda biraz endişeliydim. Neyse eninde sonunda açacağım düşüncesiyle bilgisayarı açtım (açtım derken bilgisayar donanım elemanlarının bulunduğu arka tarafı söktüm manasında). Bildiğiniz eski bir elektrikli süpürge ile işlemci fan ve diğer kısımların tozunu çektirdim. Ne alaka ise daha sonra nefes gücü ile bilgisayarın arka tarafında bulunan işlemci havalandırma açıklığına nefes kuvvetiyle üfürmeye başladım. Sonucunda bilgisayar pırıl pırıl oldu. Bilgisayar arkası açık vaziyette açıp kapamaya çalıştığımda halen işlemci fanının çalışmadığını gördüm. Bir süre fanı el gücüyle çevirmeye ve elektrikli süpürge ile bu çevirme işlemini desteklemeye çalıştım belki fan'a bir şey takılmıştır düşüncesi ile. Bu işlemci gerçekleştirdikten bir süre sonra bilgisayarı yeniden açtım (çalıştırdım) ve nihayet işlemci fanını çalışmaya başladığını gördüm. AIDA64 programı ile işlemci ısısını kontrol ettiğimde işlemci ısısının varsayılan olan 75-80 arası derecenin 55-60 arası dereceler civarına düştüğünü gördüm. İşlemci fan ve ısı sorunun çözmüştüm ancak halen bilgisayarın kilitlenme sorunun çözememiştim. En sonunda Windows 7'yi yeniden kurup Windows 8 hayallerimi sonlandırdığımda bilgisayar kilitlenme sorunun gittiğini gördüm. Neticede sorun ya kurulumunu yaptığım Windows 8 ile alakalıydı ya da internet tarayıcılarının Windows 8 ile uyumsuzluğu olabilirdi.
Yıl Olmuş 2013...
2013'e gireli biraz oldu ancak ben yeni tanışma ve kaynaşma aşamasındayım. Şaka bir yana çok iyi geçmeyen sınav hazırlıkları ve sınavlar, geleceğe dönük zorlu hedeflerimin sebep olduğu bir nevi psikolojik çöküntü ve üzerine eklenen uykusuzluk sorunu sebebiyle iyi düşünüp, olumlu davranışlar sergileyip, olumlu kararlar alamıyordum. Bir an silkinip üzerimdeki olumsuzlukları atıp artık kendimi toparlama vaktinin geldiğini düşündüm ve öyle de oldu. Öyle ki son bir kaç gündür olaylara karşın sağlıklı düşünüp, doğru kararlar alıp, sağlıklı uyuyabiliyorum.Geride bıraktığımız 2012 yılı hayatımda radikal değişikliklerin olmadığı sıradan bir yıl gibi geçti aslında. Yaşamış olduğum en büyük olaylar eğitim ve kpss(kamu personeli seçme sınavı) oldu.
Devam etmiş olduğum üniversite(aöf) sonucunda yıl içerisinde aldığım on adet dersin yedi tanesini çalışma isteğimin olmamasından ötürü sadece derslere biraz göz gezdirip, biraz da soru çözerek geçebildim. Çok iyi bir sonuç olmasa da en azından benim açımdan iyi sayılayacak bir sonuçla karşılaştım. Aslına bakılırsa başlangıçta biraz vasat bir durum söz konusuydu çünkü aöf sistemi değişmeseydi kafadan okulu bir yıl uzatmış olacaktım. Kaldığım üç dersi bu yıl alttan alıyorum ve son sınıftayım umarım kayıpsız bir şekilde, ders bırakmadan bu yıl bitirebilirim.
Geçen yılın benim açımdan diğer bir önemli konusuysa kpss oldu. Zira sırf eski bilgilerimi tazelemek ve kpss'de iyi bir sonuç alabilmek için 2011 yılının Eylül ayında kpss kursuna yazılıp amcalarla ve veletlerle kpss kursuna gittim. Tabi daha sonraları Şubat ayı gibi dershaneyi aksatmak zorunda kaldım. Dersaneyi aksattıktan kısa bir süre sonra kısa bir iş deneyimim de oldu ancak o da iyi bir deneyim değildi açıkçası. Kpss'de beklemediğim bir sonuçla karşılaşmadım 70 üstü 80 arası bir puan aldım. Beklemediğim bir sonuç olsa herhalde iyi bir sonuç alırdım.
Kpss sonucunun benim açımdan iyi geçmesinin bazı nedenleri var tabi ki. Yaz boyunca derslere biraz ağırlık verip çalışmayı yeğlemeyip Ankara, Mersin... gezilerindeydim. Tabi bunlar kısmen zorunlu olduğum gezilerdi(bahane). Eee ben böyle yaparsam tabi ki sonucu böyle beklediğim bir kötü sonuç olur. Puanım iyi olmadığı için 2012 yılı son merkezi atamalarda atanamadım artık önümdeki maçlara bakacağım. Bu arada kpss'ye 2011 yılında mezun olduğum Bilgisayar Programcılığı önlisans alanı ile girdim ve atamalarda bu alandan tercih yaptım. Yanlış hatırlamıyorsam bu bölümün atamaları 82-83 arası bir puanla kapandı.
2013 yılının ilk günleri aöf sınavlarına kafa yormam ve sistemin değişmesi sebebiyle nasıl yol izlemem gerektiğini düşüne durdum. Farklı yayınların kitaplarını aldım ve üniversitenin kitapları kolay ve anlaşılır olmasa da o kitapların içeriğinden soruların çıkabileceğini düşündüğüm için özet geçerek ilk onlara çalıştım. Daha sonra aldığım diğer yayınların soruları çözdüm ancak sanırım çok fazla işe yaramadı ve sonucunda sınavlarda biraz hüsranla karşılaştım.
Sınavlar öncesinde bir de almak için geç kaldığım ehliyet işleri zorlukları vardı. Ehliyet kayıt işlemlerini halletmem için bazı gerekli teferruatları halletmem gerekiyordu. Bunlardan birisi de sağlık raporu almak idi ancak bir sağlık raporu almak için günlerce yol kat edip uğraşmam gerekti. Maalesef yıl olmuş 2013 ülke olarak biz hala teknolojinin nimetinden yararlanamıyoruz.
2013 yılı içerisinde ve ileriye dönük gerçekleştirmeyi veya gerçekleşmesini umduğum bazı hedeflerim var. Öncelikli olarak tabi ki aöf'yi kayıpsız bir şekilde bitirmeyi, daha sonra merkezi veya açık atamalardan atanmayı umuyorum. Bunların yanında yine gerçekleştirmek zorunda olduğum yabancı dilde kendimi geliştirmek ve iyi bir iş deneyimi kazanmak da var. Tabi yazılım ve programlama alanları da bunlara dahil. Uzun bir süre önce merak saldığım python programlama dilinde kendimi geliştirmek 3-4 ay öncesinde giriş yaptığım Java programlama dilinde de artık gelişme ve sonuç bölümüne geçmeyi düşünüyorum. En azından bu programlama dillerinde temel düzeyde bir şeyler öğrenmeliyim kanaatindeyim. Son olarak tasarımdan anlayan ancak bir photoshop tasarım çizimi özürlüsü biri olarak çizimde de kendimi geliştirmeliyim. Photoshop çizimlerin kısmen Css/Html dökümünü yapabilsem de artık kendim de yeni farklı bir şeyler üretmeliyim. Tabi bunların yanında az-çok bilgi sahibi olduğum benim için olmazsa olmaz olan php'de de kendimi geliştirmek, seo konusunda da ne kadar bilgi sahibi olduğumu düşünsem de yeni bilgiler edinip kendimi geliştirmeliyim.
Hedeflerim ve yapmayı düşündüklerim ne kadar fazla gibi görünse de çoğunda alt yapı sahibi olduğum için zorlanacağımı düşünmüyorum. Zorlanırsam da bırakırım olur biter, dünyayı ben kurtaracak değilim herhalde, dünyayı kurtaran adamın oğlu ne diye dünyaya gelmiş.
Yeni yıldan beklentilerimiz değil yeni yılda gerçekleşmesi için çaba sarf edeceğimiz amaçlarımız bunların gerçekleşmesi için sabır ve gücümüz olsun. Geç gelen yeni yıl mesajı misali...
Yine Yeniden Blogger
Yaklaşık dört ay önce türlü türlü sebeplerden ötürü blogger'dan wordpress'e geçme kararı almıştım. Ancak wordpres'te yaşadığım sorunlar ve wordpress'in çok fonksiyonlu olup, sadece yazı yazmaya odaklanmamı engellemesi kısacası ilham vermemesi yüzünden dün akşam ani bir kararla tekrar blogger'a geçme kararı aldım. Sanırım en başta wordpress'e geçme düşüncem yanlıştı.Dün akşam uzun ve sıkıcı süren yönlendirme çalışmaları sonucunda nihayet blogger'a tekrar taşınabildim. Google hangi kafaya hizmet edip yönlendirme işlemlerini değiştiriyorsa anlam veremiyorum. Eskiden birkaç işlem sonucunda en fazla 40 dakika veya 1 içerisinde yönlendirme tamamlanıyordu. Ama yeni yönlendirme işlemleri beni hayli yordu.
Dün akşam saat 23.30 sularında başladığım yönlendirme çalışmaları sabah 5.00 sularına kadar sürdü. Öyle ki yönlendirme çalışmalarını başarılı sonuçlandıramadığım için sabah 4.00 sularında domain hizmeti aldığım İsimtescil'e destek talebi göndermek zorunda kaldım. Gönderdikleri ayarlar her ne kadar benim yapmaya çalıştığım ayarlar ile aynı olsa da yine sabahın o erken saatlerinde benimle ilgilendikleri sorunuma bir nebze de yardımcı olmaya çalıştıkları için kendilerine teşekkür ediyorum. İsimtescil destek ekibi tarafından aldığım ayarları son kez yaparak sabah 5.00 gibi öylece bıraktım. Daha sonra öğle saat 12.00 sularında blogger yönetim panelinde yönlendirme işlemini tamamladım. Kısacası o kadar saat boşuna uğraşmış ve uykusuz kalmışım. Sorunun kaynağı blogger yönlendirme sisteminin dns ayarlarını geç tanıyıp doğrulamasıymış.
Geç olsun güç olmasın diye boşuna dememişler ama benim bu yaşadığım durum hem geç hem de biraz güç oldu. Yine de olsun sonuçta yönlendirme işlemi tamamlandı ve artık yeniden blogger ile bloglamaya devam edeceğim. Eski yazı ve yorumlar yedekte durduğu için ve google indexleri silinmediği için google'dan gelen ziyaretçilere ve takipçilere faydası olması açısından onları da tekrar yükledim.
Hayat Bayram Olsa
Bugün
Sen bana bugün ilk defa aşık olmayı, aşkı, kendimi değiştirmeyi öğrettin. Belki de hayatıma girerek hayatımın en güzel anını yaşattın. Tanımadan önce bilmezdin belki ama artık çok iyi bilirsin. Ben aşkı içimden geldiği gibi kelimelere dökemem. Belki de ifade zorluğumun nedeni bir gün hepsini unuturum korkusu yüzünden.Hani 2 yıl önce bugün bir parkta karşılaşmıştık seninle. Sen bana bakıp "merhaba" demiştin ve ardından o güzel ismini bağışlamıştın bana "memnun oldum" demiştin ve bende merhaba demiştim ben de "memnun oldum" demiştim. Tabi daha sonra...
Her zamanki olduğum gibi her "merhaba"dan sonra bugünde korkarak susmuştum. Sen değildin o korkarak suskunluğumun sebebi. Tek nedeni her geç kazandığım mutluluğun yine hükmen kaybetme ön yargısıydı. İlk defa bugün sana o kadar yaklaşana dek (seni daha önce de gördüğümden) çok emindim kendimden bu kez mutluluğu kazanacağımdan... Ta ki seni kazanana kadar.
Seni kazandıktan sonra yine hep kaybetme korkusuyla yüz yüzeydim. Ve halen de kaybetme duygusuyla karşı karşıyayım. Bazen kendime "korkma sen onu kaybetmekten o seni kaybetmekten korksun" desem de hakim olamıyorum duygumun ve mantığımın karmaşasına. Ben hiç ağlamadım ya da hiç bu kadar hissetmedim ağlamayı ta ki "sen"le olana kadar. Sen olduktan sonra hemen hemen her gece ağlamaklı kaldım bazen oturduğum sandalyede bazen de hiç rahat vermeyen yatağımın bir köşesinde. Kaybetme korkusunu da hiç bu kadar hissetmedim yalnızlık şuurumda.
Dünya'ya ilk gözlerimi açmaya başladığımdan şuan ki yaşayışıma kadar hiç kimseden duymadığım güzel cümleleri duydum senden. Bazense hiç tatmadığım duyguları tattım. Ama hep bütün bunları yaşarken onları sanki yaşamıyormuş gibi hissetmeye çalıştım. Sen hiç yokmuşsun gibi olmaya çalıştım. Ne fayda ama yaşıyordum ama hissediyordum. Yapamadım hiç senin yokluğunu düşünmeye çalışmayı. Teşekkür ederim sana bana bunların yok olduğunu, senin yok olduğunu düşündürtmediğin ve yaşatmadığın için.
İyi ki bugün diğer geçmiş günler gibi yok olmayıp ta tarihte bir yer edindi benim için. İyi ki "sen" varmışsın, iyi ki varsın. Her seni yazmak istediğimde tıkanıp kalırdım öylece. Ama bak "bugün" yazıyorum... Çünkü bugün her şeyi çok daha iyi anlıyorum, seni çok daha iyi tanıyorum. Daha nice anlamalar daha nice tanımalar diliyorum...
Gelen hep seni soruyor "o" diyor "o" halen var mı diyor. Ben de küçük bir gülümsemeyle cevap veriyorum ve onlar hayatlarındaki en güzel cevabı alıyor. Çünkü o gülümsemeyi sadece "o" ve "sen" kelimesi bana yaşatıyor.
Bugüne bağlayan gece ilk defa öyle fırladım telefonumu elime alarak yatağımdan. Sonra açtım sen bana bunları yazmışsın ben uyurken...
"Hayatıma giriyorsun yarın, senden sonra yepyeni biri oluyorum. Benim dönüm noktam oluyorsun. Beni kendime getiriyorsun. Bana sevmeyi öğretiyorsun. Bütün güzellikleri düşünmeyi, güveni, gururu, öğretiyorsun bana."
"Seni sanki yeni görüyorum, yeni tanışıyormuşuz gibi. İçimde bir heyecan var o an ki duygular hala benimle bak kalbimde aynı şekilde atıyor. Bir de rüzgâr eserse tam olacak. Tanıştığımız gün hava çook sıcaktı. Ama sen yanıma geldiğinde rüzgâr esmeye başlamıştı hafif hafif. Sıcak rüzgâr uzun saçlarını dalgalandırıyordu. Koyu mavi bir tişört giymiştin mavi de bir pantolonun vardı çok tatlıydın yine bugün olduğun gibi"
Ben de bu yazdıklarını okuyunca yine suskunluğa kapıldım. Bu suskunluğum başkaydı bu defa. Mutluluğun kaybetmeme korkusunu yenişimin suskunluğuydu. O an tüylerim diken diken oldu ne söyleyeceğimi ne cevap vereceğimi bilemedim. İlk defa duygum ve mantığım ortak oldu. İlk defa mutluluğu gerçekten kazandığımı anladım. İlk defa bu kadar çok inandım kendime ve kendine...
İyi ki bugünü yaşadım, yaşamışım ve halen yaşıyorum. İyi ki benimsin benimlesin. Daha o kadar çok yazacak şeyim var ki ama bu mutluluğun yüzünden kelimelere dökmekte zorluk çekiyorum. Varsın onlarda benimle kalsın mutluluk bizimle ya o da yeter. Teşekkür ederim bugüne, sana ve bugüne vesile olan her şeye...
Güle Güle 2011 Hoşgeldin 2012
Evet koskoca 1 yılı, yani 12 ayı, yani 52 haftayı, yani 365 günü, yani 8765 saati hüznüyle ve mutluluğuyla geride bıraktık. Kısacası ömrümüzden bir yıl daha gitti. Bir yıl daha yaşlanarak yeni bir yıla girmenin sevinci ve hüznüyle beraberiz. Bir yıl her ne kadar kısa gözükse de aslında yaşamın en uzun zaman dilimi. Çünkü bir yılda yaşamak ve yaşamamak istediğimiz her şeyi yaşıyoruz. Her yeni bir yıl bir önceki yılın bitimi oluyor.
Yaşadığımız sürece, nefes alıp verdiğimiz sürece hep bir devirdayım içerisinde bir yılın bitimini diğer bir yılın başlangıcını görmeye devam edeceğiz. Mutlu yıllar. Yeni yılda sağlıklı, mutlu ve güzel anı ve anlar geçirmeniz dileğiyle...
Nihayet
Nihayet, nihayet ve nihayet. Bu yazıya neden böyle başladığımı sormayın. Çünkü bu cümlenin ve yazının devamında anlatacağım :) Aslında çok daha farklı başlardım ama! hani derler ya "Terbiyem müsaade etmiyor" işte öyle bir şey. Her ne kadar terbiyemin müsaade etmediği ve yazmadığım sözcük dilimlerinden oluşmuş cümle ve cümlecikleri ifade etmek istemesem de mecburiyetten bazı hak eden ve hak edenlere teslim ettim.Aslında marka ve kuruluşlara karşı öfkem yok o marka ve kuruluşların içerisinde bulunan, çalışan pardon çalışmayanlar demek istedim, özür dilerim. İşte o insanlara bütün öfkem. Hani şu Türk Telekom var ya işte o. Yani onun bünyesinde çalışan bazı insanlar. Yani işini adam gibi yapmayıp, ekmeğini helal alın teri ile kazanmayanlar. Bir de özelleştirilmiş bir şirket. Benim bildiğim özel şirket çalışanına verdiği paranın on misli iş yaptırır belki de daha fazla. Tabir edemedim. Neyse. Biz hep memur daha doğrusu kamu'da çalışanlara salla başını al maaşını derdik. Şimdi özelde çalışan insanlar o durumda.
Evi taşıyalı onbeş günü aşkın süre geçti. Ve ben telefonun nakil işlemlerini yapalı da bir o kadar süre oldu. Yanlış hatırlamıyorsam bayramdan birkaç gün önce telefonunuzu bugün bağlayacağız dediler. Deyiş o deyiş. Onlarca kez Türk Telekom şubesine gittim ve onlarca kez aradım. Bayram geldi internetinizi de istemiyorum sadece telefon lazım şu telefonu bir an önce bağlayın diye. Ama nerdee. Bugün bağlayacağız, şu saatte bağlayacağız, şimdi personelleri gönderiyoruz bağlayacaklar. Bunların palavralarından ben bıktım, kendileri benden bıkmadı arkadaş. Bayram bitti artık ben de umudumu kesmiştim. Son defa Pazartesi günü Türk Telekom'a gidip hafif bir tehdit ve üst yetkili bir kişiyle görüşürerek telefonu bağlamalarını söyledim. Ve nihayet Pazartesi öğleden sonra eşşek gibi gelip telefonu bağladılar. Fakat bir gün boyunca telefon henüz açılmamıştı. Salı günü Türk Telekom Müşteri Hizmetlerini aradım ve durumu izah ettim. Neyse salı günü tekrar eşşek gibi gelip mahallenin telefon tesisatına baktılar ve bir sorun olmadığını söyledir. Bir süre sonra arayıp santralda bir sorun olduğunu ve yarım saate kadar sorunun giderileceğini söylediler. Ve nihayet telefon ve internet bağlantısı yapıldı. Ben şimdi bunalra ne desem haklıyım. Çünkü 15 - 20 gündür ben telefon ve internet kullanamıyorum ve 100 lira gibi bir fatura ödeyeceğim. Tabi bir de şimdi 15 lira'lık nakil ücreti alacaklar. Etti mi 115. E ben daha ne diyeyim.
Yorgunluk ve Yoğunluk
Bundan 4 - 5 gün önce ev taşıdık. Artık yeni evimde yeni odamdayım, başka yeni de birşey yok :) Evin herşeyi yeniden düzenlenmeye çalışılmış. Doğal gazı, elektrik tesisatı, boyası kısacası herşeyi yeniden yapılanmaya çalışıldığı için evin birçok şeyi eksikti. Ve bu eksikleri gidermek ve düzenlenmekte bana kaldığı için epeyce yoruldum. Diğer yandan da kendi şahsi işlerim vardı tabi. Üniversite, askerlik vs gibi işlemler. Bunları da yapmaya çalıştım. Fakat bunlarda henüz sonuca gidemedim. Kendi şahsi işlerimin hepsi bayramdan sonraya kaldı kısacası.Keşke bir an önce bitirebilseydim de kurtulsaydım. Neyse telefon, ve internet'in de nakil işlemleri henüz tamamlanmadığı için şuan için internet bağlantım da yok. O yüzden internet kafe köşelerinde bu yazıyı yazıyorum. Yine Ttnet'e muhtaç oldum. Yarın bağlanacağını söylediler. Umarım bu defa bir işi zamanında yaparlar. Bu arada Blog Ödülleri'nde blogum uzun süredir incelenme aşamasındaydı. İncelenip ve onaylandığına dair e-posta gelmiş. Blogum ve benim adıma hayırlı olsun bakalım derece yapacak mıyız :)
Uzun sözün kısası daha çook işim var yorgun ve yoğunum. İnternet bağlantım yapılsa dahi yine heralde galiba sanırsam bir süre daha bilgisayarım ve internetim'den uzak kalacağım. Görüşmek üzere... Esen kalın...
Canım Hiçbir Şey Yapmak İstemiyor
Hani bazen insan aşırı derecede sıkılır, daralır ve canı hiçbir şey yapmak istemez ya ben de o durumdayım bu aralar. Son birkaç gündür ne olduysa kendimde bir gariplikler var. Yaptığım, gördüğüm, yaşadığım, yediğim, içtiğim her ne olursa olsun çok garip geliyor. Sanki ben değilmişim de bütün bunları başkası yaşıyor gibi hissediyorum. Biraz hastayım o etkilemiş olabilir mi beni diye düşünüyorum ama hastalık bu sonuçta fiziken insan yorgun ve bitkin durumda olur. Bense hem hastalığın vermiş olduğu beden yorgunluğu hem de nedeninin ne olduğuna dair anlam veremediğim bir beyin yorgunluğu hissediyorum.Kafamda gerçekleştirmek istediğim onca şey olmasına rağmen bu aralar hiçbirini gerçekleştiremiyorum. Hele son 24 saattir o kadar çok fikir geldi ki aklıma hangisini yapacağıma şaşıyordum. Her yere not alıp araştırmalar ve değerlendirmeler yaptım. Dersler ile olsun, tasarım, kodlama, blogum vs türlü türlü güzel ve çok iyi fikirler geldi aklıma. Fakat bir anda hepsinden soğudum. Bir anda canım hiçbirini yapmak istemedi. Neden olduğuna dair ise hiçbir fikrim yok. Acaba son zamanlarda çok fazla şeyler düşünüp, yeni fikirler üretmeye çalışırken beynime fazla yüklenip şase mi yaptırdım ? Umarım en kısa zamanda kurtulurum bu durumdan
Bu durumum üzerine bir de yeni bir ev çıktı. Pazar günü taşıyacağız evi bakalım bir günlük iş ama bir haftalık yoğun ve yorucu işler beni bekliyor. Ordan oraya durmadan taşınıp duruyoruz sonumuz ne olacak bakalım. Neyse hadi çok fazla uzattım içimdekileri döktüm bugünlük bu kadar yeter hadi sağlıcakla her ne kadar sağlıklı olmasamda...
Sözün Bittiği Yer
Bazı yerlerde 24 şehit bazı yerlerde daha farklı rakamlar anlatıldı. Önemli olan rakamın olması değil bizim için bir canımızın daha gitmesi ve acısının daima içerimizde kalması. Daha ne kadar devam edecek, daha ne kadar önlem alınmayıp şu lanet olası terör ortadan kaldırılmayıp, daha kaç kere canımız yanacak.Kaç gündür her yerde şehit haberleri, her konuşulan konu şehit konusu. Yazmayım yazmayım dedim insanlarımızın canını biraz daha fazla yanmasın dedim ama olmadı hakim olamadım kendime içimdeki anlatabildiklerimi ve anlatamadıklarımı söylemek istiyorum aslında. Hani sözün bittiği yer derler ya tam o noktadayım işte. Ne söyleyeceğimi bilmeden aklımdan geçenleri söylüyorum işte. Keşke bir şehidimiz daha ölmese artık keşke sonunu getirebilsek terörün. Hepimiz bir şekilde acımızı paylaşmaya çalışıyoruz bayrağımızla siyah bir kurdaleyle veya bir cümleyle kendimizi teselli etmeye çalışıyoruz "Vatan Sağolsun".
İnşallah birgün bu terör denilen illetin Allah belasını verir ve inşallah birgün bir canımızı daha bu vatan hainleri yüzünden kaybetmeyiz. Artık analarımız babalarımız ağlamasın kardeşlerimiz ölmesin istiyorum. Başımız sağolsun dememek istiyorum.
Nereye Gidiyoruz
Futbolu severim sevmesine ama yorum yapma ve yazma pek adetim değildir aslında. Bu adetime bu yazıyla son vermek istiyorum ve milli takımı ele almak istiyorum. Beni yorum yapma ve yazma durumuna getirendir milli takımın şu berbat gidişi. Şu an ki oynadığımız futbol 2002 Dünya Kupasındaki ve 2008 Avrupa Şampiyonasındaki başarımızı adeta silip savurmuş ve o günleri aratır duruma gelmiştir. Yanlış anlamayın iyi yönde değil kötü yönde silip atmış durumda.Milli takımımızın 2002 yılındaki başarısı ve oynadığı futbolu hepimiz özler olduk 2008 de öyledir aslında. Fakat her iki kupa müsabakalarında da şansımız yanımızdaydı ama iyi futbol da oynamıştık gerçekten. Eee futbol bu zaten ne kadar iyi oynarsanız oynayın şansınızın da yanınızda olması gerek. Şu an ki durumumuzda her ikisi de yok. Ne oynadığımız futbol ne de şansımız yanımızda. Her ikisini de kendimiz elde edebiliriz aslında. Fakat öncelikle bazı şeyleri değiştirmemiz gerek. Çıkarcı yapımızı atmamız gerek. Örneğin Mesut Özil milli takımımıza gelmedi diye vatan haini ilan ediyoruz gol attığında işimize yaradığında öve öve bitiremiyoruz. Bu nasıl bir düşüncedir anlamıyorum. O adam Türk sonuçta Almanya'da da oynasa da başka yerde de oynasa Türktür ve değişmeyecektir bu hiçbir zaman. Sonuçta bizi temsil ediyor ve her yeri geldiğinde ülkesini sevdiğini söylüyor. Bırakın bunları ya oynasın adam ne güzel futbolunu. Biz sadece gurur duyalım.
Ne güzel Fatih Terim takımı oturtmuş bir yere getirmişken biz onu uzaklaştırıyoruz takımdan. Yerine gidip Guus Hiddink midir nedir diye bir teknik direktör getiriyoruz adamın dilinden bile anlamıyoruz sonra suçu başka yerlerde arıyoruz. Adamın da suçu yok aslında bilmiyor bizim ülkemizde ne nasıl işliyor. Hep başkalarının sayesinde bir yere geliyoruz play off'lara kalmamız gibi mesela. Yok oyuncu yok, yok böyle yok öyle falan filan. Bırakın bu ayakları ya. Önce kendi içinizdeki sorunları çözün devamı gelir sonra zaten. Bu futbolla ben aslında hiçte playoff'lara kalmamızı istemiyordum. Keşke kalmasaydık madem kaldık bir an önce elensekte kurtulsak bari. Şu oynadığımız futbolla içimizdeki bir boktan anlamaz insanların başta olmasıyla playofflara kalsak neye yarar.
Bu zamana kadar Guus Hiddink'e fazla yüklenilmedi aslında. Yüklenildi de adam anlamadı. Türkçeyi bilseydi zaten bu zamanki eleştiriler yüzünden bile zaten şimdiye alıp gitmişti bavulunu. Play off'taki rakibimiz Hırvatistan gruptan çıktığımız için şuan için sular biraz durgun ve ben inanıyorum play off'ta elenirsek ki eğer zaten görünen onu gösteriyor ne kıyametler kopacak Guus Hiddink'e neler sölenecek ve devamında Guus Hiddink nasıl gönderilecek. Daha sonra bu sezon Galatasaray bir başarı yakaladığı takdirde Guus Hiddink gönderiltikten sonra gözler yeniden Fatih Terim'e dönecek ve yeniden Fatih Terim milli takımın başına getirtilmeye çalışılacak.
Diğer sorunlarımızdan birisi de taraftarlarımız. Her milli takım maçında Şükrü Saraçoğlu'nda Fenerbahçe taraftarları, Ali Sami Yen'de Galatasaray taraftarları, bilmem başka yerde başka taraftarlar hep taşkınlık çıkarıp kendi takımları lehine tezahuratlar yapıyor. Ulan gerizekalılar siz milli takım maçına gelmişsiniz, milli takımı destekleyeceksiniz. Ne alaka Fenerbahçe, Galatasaray. İşte biz böyle bir milletiz ve böyle bir milletin vatandaşlarıyız.
Diliyorum ki milletçe şu içimizdeki gereksiz şeyleri bir kenara atıp, taşları yerine oturturuz. Diliyorum ki milli takımımız özlediğimiz futboluna ve yerine kavuşur.
Son Durum
Merhaba sevgili blog bildiğin gibi bir aydır İstanbul'da bulunduğumdan dolayı evimden, sevgilimden, memleketimden vs birçok şeyden uzak kaldım. Seni de biraz yalnız bıraktım kusura bakma. Bu geçen uzun zaman zarfında çok fazla değişiklik olduğunu söyleyemem. Yazı yazmayı da unutmuşum ya neyi nasıl bağlayacağımı bile bilmiyorum. Neyse devam edelim. Bu genç yaşımda amca oldum. Çok farklı bir bir duygu nasıl anlatılacağını da pek bilemiyorum. Ha cinsiyetine gelince "Erkek" :) ismi de Kerim Ökkeş.Evime aslında salı günü döndüm. İstanbul'da son günlerde acayip derecede yağmur yağıyordu ve geceleri soğuk olmaya başlamıştı. Ama buraya geldim bir baktım ki daha yaz havası var resmen. Eve geldim bir ton fatura birikmiş onları yatırdım. Fatura demişken TTnet borcu birikmişti ödedim. Fakat ödememe rağmen bugün 3.gün olmasına rağmen halen açılmadı. Borcunuzdan dolayı hattınız kapanmıştır uyarısını görmekten nefret etmeye başladım. İki buçuk yılı aşkın süredir ben böyle bir sorunla karşılaşmadım arkadaş. En az 20 defa müşteri hizmetlerini aradım ama aynı şeyleri duymaktan bıktım artık. Bu arada bu konuyla ilgili sorun yaşayanlar veya bilgili olan arkadaşlar varsa bana bu konuda yardımcı olurlarsa çok müteşşekir olurum. Öyle işte bu ttnet yüzünden şuan bu yazıyı arkadaşımın bilgisayarında yazmak zorunda kalıyorum.
Bugün sevgilim geldi onu görünce dünyalar benim oldu ne kadar çok özlediğimi anlatamam. Dile kolay tam bir buçuk aydır göremiyordum. Ben duygularını pek ifade edebilen birisi değilimdir. O yüzden şuan yazdıklarımı pek anlamayanlar olabilir. Sevgilim geleceğinden dolayı akşamdan telefonun alarmını ayarlamıştım erken uyanamam diye. Neyse sabah 8 gibi uyandım fakat sonra tekrar uyumuşum 9 gibi tekrar uyandım, saat 10 gibi de sevgilim geldi. Okula gidip diplomalarımızı aldık. Biraz okulda zaman geçirdik. Bizim olduğumuz zamanlardaki gibi pek tadı da yoktu okulun. Öğlen oldu biraz çarşıda gezdikten sonra bir güzel yemek yeyip çayımızı içtik. Zaman öyle çabuk geçti ki anlatamam. Biraz yürüyüp, gezdikten sonra artık ayrılma vakti gelmişti. Öğleden sonra saat 3 gibi sevgilimi yolcu ettim ve eve geldim çok güzel bir gündü.
Diplomaya gelince pek mutlu etmedi beni açıkçası biz o kadar çalışıp emek verelim adamlar uyduruktan birşey yapsınlar. İnsan bari biraz özen gösterir şanşanlı bir şeyler yapar arkadaş. Neyse sonunda mezuniyetimizi diplomayı almakla beraber kanıtlamış olduk. İnternet problemini giderene kadar bir süre daha buralarda olamayacağım herhalde hadi sağlıcakla.
Nerelerdeyim
Hepsi Bir Arada !
HTML5 İle Sesli Arama
Teknoloji günden güne ilerliyor ve hep yeni sistemler geliştiriliyor. Yakın zamanda HTML5 çıktı. Fakat henüz yaygın olarak kullanılmıyor. Fakat şuan heryerde gündemi meşgul eden bir gelişme var. Bu gelişme arama formlarında sesli olarak arama yapabilmemizi sağlayan küçük ama etkili bir sistem. HTML5'in bize kazandırdığı bu özelliği Google'ın ingilizcesi sayfası olan http://www.google.com/en adresin test edebilirsiniz. Fakat küçük bir sorun var bu özelliği sadece Google Chrome tarayıcısında kullanabiliyoruz. Ayrıca kelimeleri düzgün seslendirmek de önemli. Siz de arama formunuzda sesli arama özelliğini kullanabilirsiniz. Bunu yapmak hiç de zor değil.Alttaki arama kutusunu
<input type="text" id="s" name="q" />
Şu şekilde yapmanız yeterli olacaktır.
<input type="text" id="s" name="q" x-webkit-speech="x-webkit-speech" />
Kelimeyi kutucuğa yazıyor fakat otomatik arama işlemi yapmıyor ise de
<input type="text" id="s" name="q" x-webkit-speech="x-webkit-speech" onwebkitspeechchange="this.form.submit()" />Bu şekilde düzenlemelisiniz.
Kısaca arama kutumuza eklediğimiz kodlar şunlar :
<x-webkit-speech="x-webkit-speech" onwebkitspeechchange="this.form.submit()" >
Bu işlemleri doğru bir şekilde yaptığınız takdirde arama kutunuzda alttaki resimdeki gibi mikrofon resmi çıkacaktır. Mikrofon'a tıklayıp arama yapmak istediğiniz kelimeyi seslendirdiğinizde otomatik olarak arama işlemi yapılacaktır.
Teşekkürler Vodafone
Geçtiğimiz Temmuz ayının ortasında Vodafone 3G’nin 2.yılı nedeniyle abonelerine 1 aylık ücretsiz süper internet paketi hizmeti vereceğini duyurmuştu. Tabi ben de bir Vodefone kullanıcısı olarak hemen mesaj atarak internet paketini açtırdım ve bilgisayar başında olmadığım sürelerde 1 ay boyunca telefonla internete bağlandım. Vodafone’nin böyle bir kampanya yapması heralde internetlerinin en hızlı olduğunu kanıtlamak amaçlıydı. Çünkü ben bilgisayarda bile o hızla giremediğim internete telefonla girdim, ve bilgisayarda 5 dakikada indirdiğim müziği telefondan 1 dakika indirdim. Bugün kampanyanın son günü eşekkürler vodafone ve rica ediyorum vodafone bir aylık daha ücretsiz internet ver :) Şu ttnet’in ellerine bırakma bizi.Not : Reklam amaçlı değildir.
Tuhaf Bir Rüya
Normalde çok rüya gören birisi değilim. Ayda yılda bir defa çok nadir yani. Fakat gördüğüm o nadir rüyalarsa beni çok etkiler. Sanki günlük hayatta olmuş gibi yaşarım. Ve uzun bir süre etkisini üzerimden atamam. Bugün de onlara benzer bir rüya gördüm. Ve yine uzun bir süre etkisini üzerimden atamayacağım. Neyse rüyaya geçelim.Kız arkadaşımla bir yere tatile gidiyoruz. Gezip, tozup eğleniyoruz, zamanımız çok güzel geçiyor. Fakat bir süre sonra sarışın güzel bir bayanla tanışıyoruz. Bu bayanın ismi yanlış hatırlamıyorsam Bahar’dı. Neyse bir süre tatile geldiğimiz şehirde o bayanla da beraber takıldıktan sonra kız arkadaşım yanımızdan ayrılıyor. Bu sarışın olan bayanla baş başa kalıyoruz. Bu bayan konuşmaya başlıyor. Konuşuyor da konuşuyor. Ben hiç farkında değilim, ya da hatırlamıyorum diyelim bu bayanla geçmişimiz varmış. Nerdense artık hiç haberim yok benim. İşte anlatıyor biz böyleydik, şöyleydik, ben seni çok seviyorum falan filan diye anlatıyor. Bir eve gidiyoruz ben bir odaya girip uyuyorum bayanda başka bir odaya gidiyor. Ben uyurken bayan yanıma gelip bir şey konuşuyor. Ama ne olduğunu bilmiyorum. Sonra o uyurken ben onun yanına gidip bir şeyler konuşuyorum. Benim de ne söylediğmi bilmiyoru. Daha sonra kız arkadaşım yanımıza geliyor. Sohbet ilerliyor. Bu bayan kız arakadaşımın yanında beni çok sevdiğini söylemeye devam ediyor. Neyse kız arkadaşım üzülüp, sinirlenip yanımdan ayrılıyor. Bu sarışın bayan halen konuşuyor. Neyse benim kafam pek iyi değil psikolojim bozuk bir şekilde ne diyeceğimi pek bilmiyecek halde tepkisiz kalıyorum. Bir süre sonra bayana kız arkadaşımı çok sevdiğimi söylüyorum . Nerden geçmişimiz var nerden tanıyoruz birbirimizi onunla ilgili hiçbir bilgim yok falan diyorum. Kız ağlayıp zırlıyo. Daha sonra kız kendini camların içine atıyo. Hertarafı kanlı bir şekilde yere uzanıyordu. Galiba ölmüştü orasını tam hatırlamıyorum :) Ben de kız arkadaşımın yanına gidiyorum derken rüya son buluyor.
Aceba bu rüyada anlatılmak istenen konu neydi kafam halen yerinde olmadığı için pek kestiremiyorum.
Hoş Geldin 11 Ayın Sultanı RAMAZAN
İslam aleminin kutsal ayı, 11 ayın sultanı Ramazan bugün kılınacak olan ilk teravih namazıyla başlıyor. Bu gece sahura kalkılacak ve yarın ilk oruç tutulacak. Kur'an-ı Kerim'in indirilmeye başlandığı ay olduğu için en kutsal ay olan Ramazan ayı 29 gün sürecek. Ramazan ayı 1 Ağustos'ta başlayıp 29 Ağustos'ta sona erecek. 26 Ağustos'u 27 Ağustos'a bağlayan gece Kadir gecesi olacak. 30 Ağustos günü ise Ramazan Bayramı başlayacak.Ramazan'da en erken orucu Hakkarililer en geçte Çanakkaleliler açacak. Hakkari'de ilk iftar vakti 19.23'de Çanakkale'de ise 20.39'de yapılacak. Benim bulunduğum yer olan Adıyaman'da ise 19.46'de iftar yapılacak :) Hayırlısı bakalım 1 aylık yorucu, uzun bir süreç bizi bekliyor.
Tavsiye
İftarda az yemek yiyin, yemekten önce bol su için böylece çok fazla yemek yemezsiniz. Eğer fayda etmezse siz yine de çok fazla tıkınmayın. Eğer çok yerseniz sabit kalmayın yürüyüş yapın. Sahura gelince çok ağır yağlı yemekler yemeyin. Sabah ezanı okunmadan 15 dakka öncesine kadar bol bol su için. Malum yaz aylarındayız havalar sıcak yemeği değilde daha çok suyu tercih edin. Çünkü günler uzun ve sıcak olacak. Su çok lazım olacak :)
İmsakiyelere bakmak için http://www.diyanet.gov.tr/turkish/namazvakti/vakithes_imsakiye.asp adresini kullanabilirsiniz. Hayırlı Ramazanlar...
Acı Çekmek !
Bazen olur her şey çıkmaza girer. Hiçbir şey’in kalmaz o an. Ne bir sevgili, ne bir arkadaş, ne bir tanıdık, ne bir sırdaş. Hepsi gitmiştir o an sadece sen kalmışsındır. Yalnız başına sıkışıp kalmışsındır olduğun yerde. Ne yapacağını, ne düşüneceğini bile bilemezsin. Hiç ifade edemezsin de duygularını, paylaşamazsın da kimseyle. İfade etmek istesen bile duygularını kelimeler boğazına düğümlenir.Ne yaparsan yap, seni en mutlu, en sevgi dolu yapan şeyler bile anlamsız kalır. Aldığın nefes bile artık acı verir sana. Öyle acı çekersin ki sanki vücudunun her bir noktasına bıçak saplanmış gibi. Çıkarmaya çalışsan da o saplanan bıçakları acısı hep yerinde kalır. Ağlasan da günlerce haykırsan da dünyaya hiçbir şey değişmez. Hafızanı silseler, yaralarını iyileştirseler yine aynı olduğu yerde kalır acısı. Yıllar geçse de üzerinden hep ilk günkü gibi hissedersin o acıyı. Artık senin bir parçan olmuştur o acı. Vücudunla bütünleşmiştir. Nereye gidersen git o da hep seninle gelir. Herkes seni yalnız bırakır ama o asla bırakmaz seni. Ve zamanla direnmeye çalışırsın o’na. Her ne kadar direnemesen de yenilsen de o’na direnmiş, üstesinden gelmiş gibi görünmeye çalışırsın. Geçer sonunda ama o zaman her şey de biter onunla ve o zaman gözlerini kapatıp uzun bir uykuya daldığın zamandır...
Üniversite bitti
Hani hep bilindik bir cümleyle başlanır ya böyle yazılara koskaca … yıl geçti ve devamında acısıyla tatlısıyla diye. Belki benim yazım da öyle olacak ama farklı duygu ve düşünceler içerisinde belkide.Evet koskoca 2 yıllık üniversite(üniversitecik) hayatı acısıyla tatlısıyla son buldu. Keşke 2 yıl daha olsaydı daha güzel olurdu herhalde. Ama başka bir yerde ve aynı kişi veya kişilerle beraber. İyiydi yine de güzeldi. 13 yıllık eğitim hayatımın en farklı dönemiydi bu 2 yıl. Farklı yerlerden farklı yüzler ve kişilikler girdi hayatıma.
Çok fazla bir şey hatırlamıyorum aslında bu iki yıla dair. Birçok şey hep aynıydı ders, sınav vs. Üniversiteye kayıt olduğum ilk gün çok heyecanlıydım, neler olacağını nelere yaşayacağımın merakı içerisindeydim. İlk yıl öyle böyle çoğunlukta karamsar ve bunalım modunda geçti. Nedeni okuduğum yeri pek istemediğimdendi ama olsun pişman da değilim mutluyum sonuçta. Sonrasında alıştık işte. Ders aralarında okul arkasına gidip bir sigara yakıp müzik dinleyerek gölü seyrederdim. Kimseye takılmayıp tek başıma olurdum öyle. Derken ilk yılın sonu yaklaştı ve bir yüz gördüm beni benden aldı :) . Bir süre sonra mayıs ayının ortalarında o yüzle tanıştım ve o andan itibaren bambaşka bir dönem başladı. Neyse sınav zamanları hep stresliydim ya kalırsam ya okul uzarsa korkusu içerisindeydim. Ama düşe kalka geçtim sınavları. Bilgi ve deneyim açısından çok şey kazandım bu iki yıl içerisinde. Hayata ve geleceğe bakış açım çok değişti.
Peki ilerde neler olacak? Eğitim devam edeceğim, iş üzerine de bazı düşüncelerim var umarım gerçekleştirebilirim, bakalım zamanla neler olacak.
Bitti işte iyisiyle, kötüsüyle bitti iki yıl. Yazıyı bitirirken belki yazı da hatalarım olmuş olabilir, Türkçeyi iyi kullanamamış olabilirim onun için özür dilerim zamanla daha iyi olacağını ümid ediyorum. İki yıl boyunca üzerimde emeği geçen, geçmeyen sınıf arkadaşlarıma, diğer arkadaşlara ve hocalarıma çok teşekkür ediyorum.
Benim Annem Dozer Gibi
Dün öğleden sonra saat 13 sularında bir arkadaşla buluşmaya gittim. Arkadaşın evinin önüne gelip arayıp kendisine beklediğimi söyledim. Bir süre evin önünde arkadaşımı beklerken ortalama 7 – 8 yaşlarında 4 tane çocuğun bir merdivene oturup oyun oynadıklarını hemde konuştuklarını gördüm. Onları öyle görünce kendi çocukluğum geldi aklıma. Küçükken oynadığım mini arabalarım, kamyonlarım, kepçelerim, hele içimde ukte gibi kalan hayatım boyunca saklayacağım dediğim ve 13 yaşında kaybettiğim o robot haline dönüşüveren cipim geldi aklıma. Neyse konuyu biraz dağıttım. Çocukların konuşma tarzları ve konuştukları konular da ilginçti açıkçası. Fakat pek dinleme şansım olmadı. Ama bir tanesinden duyduğum ilginçti.Çocuk şöyle diyordu : ”Benim annem dozer gibi, bir vurdu muydu uzaya giderler.” Kime ne için o cümleyi kullandığını bilmiyorum ama beni epey güldürdü :) Çocukları izlemek gerek bazen öyle farklı şeyler söylüyorlar ki insanı şaşırtıp, güldürüp bir o kadar da hüzünlendiriyorlar.
Uzun Bir Aradan Sonra
Bloguma uğramayalı uzun bir zaman oldu. Bu yazımda bu süre içerisinde olup bitenleri ve neden sadece kendimin ziyaret ettiği blogumu güncelleyemediğimi anlatmak istiyorum. Malum öğrenciyiz final ve bütünleme sınavları vardı ilk nedenlerden birisi bu. Sonra aşk alanında yaşanılan kavgalar falan, psikolojik sorunlar diyelim. Neyse sonuncu olarak bilgisayarımın arızalanması nedeniyle teknik servise vermem. Okuldaki son dönem okulu bitirmem ve okul bittikten sonra bir an önce iş hayatına atılmam için çok çalışmam gerekiyor. Benim için çok zor ve yorucu bir dönem olacak. Bu yüzdan daha fazla aralıklarla blogumla kaynaşabileceğim. Ve belki de hiç gelmeyebilirim...Hoşgeldin 2011
Yeni yılın tüm insanlığa sağlık, mutluluk ve huzur getirmesi dileğiyle.Öğretmenler Günü
Tüm Öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü Kutlu Olsun !Kurban Bayramı
Tüm İslam Aleminin Kurban Bayramı Mübarek Olsunİyi Bayramlar
Ramazan Bayramımız Mübarek Olsun. Büyüklerin Ellerinden Küçüklerin Gözlerinden Öpüyorum :) İyi Bayramlar...Kadir Gecemiz Mübarek Olsun
Bin aydan daha hayırlı olan, rahmet ve berekete vesile olan Kadir Gecemiz Mübarek Olsun.30 Ağustos Zafer Bayramı
Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramımızın 88.yılı. Bu güzel günün benim için anlamı çok büyük. Bugün doğduğum için benim için gurur verici. Milletimizin 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun.Bugün Benim Doğum Günüm
Bundan yaklaşık 21 yıl önce dünyaya gözlerimi açmışım. Dile kolay tam 21 yıl. Vay be küçük minicik tatlı çocuk büyümüş eşşek kadar biri olmuş :) Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım, bazen gözyaşı oldu bazen içli bir şarkı böyle gider bu şarkı. Söz bir yana harbiden ben doğalı 21 yıl olmuş. Bazen güzel bazen kötü anılarım olmuş. Ben bile farkında olmadan peş peşe geçmiş yıllar. Her neyse doğum günüm kutlu olsun. Umarım yeni yaşım bana sağlık, huzur ve mutlulukları beraberinde getirir.Hoşgeldin 11 Ayın Sultanı
Ayların en güzeli en hayırlısı Ramazan ayı bugün itibariyle başlıyor. İlk teravih namazı bugün kılınıyor, ilk sahura bugün kalkılıyor. Allah(c.c) tüm Müslüman aleminin Ramazan ayını hayırlı kılsın. Tüm Müslüman aleminin tuttuğu oruçlar, ettiği dualar, kıldığı namazlar kabul olsun.Zaman ne çabuk geçiyor
Bloguma uğramayalı hemen hemen bir buçuk ay olmuş . Vay be ne de çabuk geçmiş onca zaman. Gezi düğün vs derken ağustos ayı geldi çattı. Yazayım diyorum ama bir türlü fani işler bitmek bilmiyor. Bakalım bundan sonrası nasıl olacak...Yalnızlık
Çevrende o kadar insan olmasına rağmen tek kaldığınBir yaprağın sesini dahi duyamadığın
Hıçkıra hıçkıra ağladığında kimsenin göremediği, duyamadığı
Giderken arkana baktığında kimseyi göremediğin
Odana çekildiğinde sadece sen ve tozlanmış eşyalarınla baş başa kaldığın
Tüm derdini sadece sigaraya anlattığın
Aslında öldüğün andır yalnızlık...